15 Mart 2012 Perşembe

İnsan, yeterince yalnız kaldığı taktirde, bir kitap ayracına bile aşık olabilir.

İnsan varlığı. İnsanın varlığı ve varlığıyla insanı insan yapan varlıklar. Çok garip şeyler. Hepsi garip. İnsanlar da garip, türevleri de. İnansan da garip inanmasan da. Yalnızlık edebiyatı yapan bir adam değilim, yalnızlık edebiyatı yapıyor gibi görünmek de istemem; ama insanlar çok yalnızlar...

İnsan, yeterince yalnız kaldığı taktirde, bir kitap ayracına bile aşık olabilir. Mesela bizim Sulhi Ağabey, telefon rehberine aşık olmuştu. Aşkını dile getirmekten de hiç çekinmezdi. Derdi ki Sulhi Ağabey, "Bu telefon rehberine aşık olmamak ne mümkün? İçinde O'nun numarası yazılı. Numarasının yanında, O'na hitabım yazılı. Artık O yok; ama O'nun numarasını yazdığım bu rehber var. Ben bu rehberi yerim." Sulhi Ağabeyim benim be. Sen yemeyeceksin de kim yiyecek o rehberi? Ye tabi. Afiyet olsun ağabim!

Esaslı adamdı Sulhi Ağabey.

O gün anladım. Bir insan, bir aşk demekti, bir sevgi demekti. Bir sevgi demetiydi. Sevgi seliydi resmen. Sel almıştı ortalığı ve bu selden yalnız sevdiğini bulanlar kurtulabiliyordu. Yine de sevmek zorundaydı insan. Ölme riskinin daha fazla olduğu aşikar, yine de kaçar mı insan aşktan? En olmadı, gider bir kitap ayracına, bir rakı bardağına aşık olur, insan dediğin.

Bir rakı bardağına gerçekten, sağlam aşık olur...

Bir rakı bardağı konuşur be.
Bir rakı bardağı dudaklarımla sevişir.
Bir rakı bardağını çevirdim mi tam tersine,
Dökülür, vücudumda gezer.
İçerim ben rakıyı, ciğerime işler.
En önemlisini atlamayayım da
Bir rakı bardağının içinde, yüzlerce Giden saklıdır
O rakı bardağının içindeki rakıyı içen
O gidenleri içer.
Hayırlı işler...
Evetli işler.

Bir lafı vardır çok değerli öğretmenlerimizin. Siz dersi dinlemeyince o lafı koyarlar, laf arasına. "Duvarlara mı anlatıyorum ben?" Sert bir edayla bu lafı söylerler. Onlara bir çift lafım olacak. Hoca hoca, dinle beni!
 "Evet duvarlara anlatıyorsunuz. Biz de duvarlara anlatıyoruz. Duvarlar dinler, en güzel dertleri. Duvar onlar duvar. Taş gibiler. Ne bir çıt çıkarırlar dinlerken, ne bir haylazlık yaparlar. Sıkılmazlar dinlemekten, derdine derman olurlar. Vurursun yumruklarını duvarlara, ona bile kızmazlar. Telefonunu fırlatırsın duvarlara da duvarlar kalkıp, "Canımı acıtıyon hacı, yeter." demezler. Duvarlara haksızlık yaparsan bir daha, sevgili hocam, o tebeşirin tozunda boğarım seni."

Çok değerli hocalarımıza da hayat dersi verdiğimize göre, devam edelim konumuza.

Bir insan, kaldırım taşına da aşık olur, sevdiğiyle birlikte basmışsa aynı kaldırım taşına. Çok garip şey demiştim ya şu insan. Ah insan. Ah İhsan ah. Bizim mahallenin... Dur bir saniye telefonum çalıyor. Bu kim şimdi gecenin bu saatinde, numara da tanıdık değil. Dur bakalım neymiş.

-Efendim?
-Berk, sen misin?
-Evet, genelde benim. Siz kimdiniz?
-Kendine aşık edip, sonra da çekip gittiğin kişi.
-Zannediyorum ki bu bilgi yeterli olmadı.
-He bir tek ben de değilim, bir sürü var yani benim gibi öyle mi?
-Hayır, ne alakası var arkadaşım? Ben kimi kendime aşık edip, kimi etmediğimi nereden bileyim?
-Doğru haklısın.
-Ben her..
-Sen her zaman haklısın tamam biliyoruz bunları.
-Hımm tanıyorsun yani beni.
-Oldukça. Aşığım diyorum.
-Aşk nedir peki?
-Sürekli seni düşünüyorum. Seni herkesten kıskanıyorum. Senden bile! Bırak seni, yoksa öldürürüm seni!
-Tamam hadi yeter bu kadar.

Derken tamam geldim. İhsan diyorduk. İhsan bizim mahallenin... Bir dakika kapı çaldı sanırım.

Heh geldim. Şu İhsan'ı da bir anlatamadım. Halbuki ne sağlam adamdır İhsan. Verdiği bütün sözleri tutar. Haklının ve güçsüzün her zaman yanındadır. Haklının yanındadır, ayrıyetten güçsüz gördüğünün de yanındadır. Bazen güçsüz diye, haksızların yanında olduğu da olmuyor değil. Neden böyle yapıyorsa. İbne midir nedir. Hayır, haklı birinin yanında olmak varken, neden haksızın yanında olursun arkadaşım sen? Haklıyız oğlum, kazanacağız. Bunu bil de ona göre tarafını seç. Ağzını yüzünü de dağıtırım, acımam.

Neyse. Bu İhsan, bizim mahallenin... Oha o ne. Uçak mı o? Uçak düştü galiba evin bahçesine, bir dakika beklersen devam edeceğim yazmaya. Bahçeye bir bakayım, bir şey olmuş mu çimlere. Acayip de sesler geliyor zaten bahçeden.

Geldim. Çimlere bir şey olmamış, gönlün ferah olsun. Uçak düşmüş; ama balkonun ucuna düşmüş. Çimlere bi'şey yapmamış yani. Çimler de çok güzel, dik dik. Bi'şey olsa üzülürdüm vallahi. Neyse, ne diyorduk? Heh, İhsan.

Bu İhsan, bizim mahallenin aşık çocuğudur. O kadar aşık ki İhsan, bütün duvarlara adını yazar sevdiğinin. Aşkını kağıtlara sığdıramaz, deve keser, deve derisine kazır mısralarını, satırlarını. Delikanlı da çocuktur ya İhsan  hani, mahalledeki kızların da ağabeyidir. Korur, kollar hepsini. Başlarına bir zeval gelmesini önler. Bazılarını evlerinden çıktıklarında takip etmeye başlar, kadınlar/kızlar okullarına, işlerine varana kadar takip eder, akşama kadar bekler, akşam da onları eve dönene kadar takip eder, İhsan. Eğer olur da bu kızlarımızın karşılarına yolda bir sapık, bir yankesici, trafik canavarı, ırz düşmanı, vatan haini, , elf, ork, vampir, kurt adam, uzaylı falan çıkarsa, anında gider, sorunu halleder İhsan. Öyle de mert bir adamdır. En yakın arkadaşı da Mert. O da iyi çocuktur.

Bu İhsan, bir gün sevdiğine bir şiir yazmaya karar verir. Daha öncekilerden farklı olsun ister. Daha önce yazdığı cümleleri hiç kullanmamak, daha önce verdiği duyguyu tekrarlamamak, damağında çok daha üstün bir tat bırakmak ister sevdiğinin. Yine keser bir deveyi, derisinden faydalanmak için, kurumaya bırakır devenin derisini.

Deve derisi kurur. Deve deresi de kurur. Dereler, denizler, okyanuslar kurur İhsan'ın düşündüğü süreçte. İhsan sevdiğine sevgisinin ne denli yüce olduğunu anlatacak söz bulamaz. Bulamadığı sözlere küser, konuşmaz. Öyle susar ki İhsan, Mevlana bile kıskanır İhsan'ın suskunluğunu. Yağmur yağar İhsan'ın üzerine, binalar yıkılır İhsan'ın üzerine, göktaşı düşer İhsan'ın üzerine... Tek amaçları, isyan etmesi bile olsa,İhsan'ın tek bir cümle konuşmasıdır.  İhsan tek cümle susmayı tercih eder.

Bir gün İhsan'ın aşkı ölür. İhsan'ın sevdiği ölür. Bir gün İhsan ölür. İhsan'ın suskunluğu ölmez. İhsan'ın suskunluğu yazmaya başlar, mısraları...

Bizim bir İhsan var idi.
Kamber'den bile daha deli sevdi.
O'nun aşkı asıl dağları deldi
Sigarasını yakardı derdi.
Yüreğini yakardı derdi.
Bir gün gazete, bir gün dergi
Anlatırdı İhsan'ın derdini.
Bu dünya O'na söyleyecek söz mü verdi?
O da aldı sözlerini, gitti.
O da aldı sevdiğini, gitti.
O da aldı kendini,
Aldı başını gitti...

Bir insan demiştik yazının başında. Bir insandı, İhsan. Bir insanı sevmişti. Sevgisi bitirdi İhsan'ı günün birinde. Yine de sevgi ve aşk bitmedi. Ve bir insan, İhsan kadar sevmişse birini -veya Sulhi Ağabey kadar da olabilir-, bir gün giderse sevdiği kişi, kalırsa öyle yalnız bir başına...

Bir insan, bir kitap ayracına bile aşık olabilir.


Kapı ziline de...

2 yorum:

  1. hangisini tercih ediyorsun? kapı zili mi kitap ayracı mı :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben rakı şişesini tercih ediyorum daha çok. :)

      Sil

Yazı yazdı bal kabağı.