3 Mayıs 2012 Perşembe

Şikelere Geldik Rıfkı Abi

Selam insanoğlu. Size bu gece, Türk futbolundan selam getiriyorum. Türk futbolundan sesleniyorum.

Şaka şaka. Unutun az önce yazdıklarımı. Sizi mantıktan ve bakış açımdan selamlıyor, biraz da benim penceremden olaylara bakmaya davet ediyorum. Saygı duyar da penceremden bakmaya gelirseniz ne ala, ha yok ben istemem kardeş kalsın diyorsanız, oturup medyanın size dayattıklarıyla dolu hayatınıza devam etmenizi keyifle izlerim. Zira, benim için komedi filminden farkı yok.

UĞRUNDA YAŞARIM

Evet. Ben Fenerbahçe'liyim. Doğduğum günden beri de ne başka takım tutmaya yeltendim ne başka takıma sempatim oldu. Her zaman Fenerbahçe'ye sempati besledim, ona gönül verdim. Onun yolunu izledim. En zor gününde de onun acısını yaşadım, en kolay, en mutlu gününde de onunla güldüm.

Hiçbir zaman "Uğrunda ölürüm" diyecek kadar fanatik olamadım; ama "Uğrunda yaşarım" dedim. "Herkes uğrunda ölürse, senin uğrunda yaşar, Fenerbahçe sevgisinin bitmesine engel olurum" dedim. Ve inanın bana, hayatı boyunca hiç kimseye bağlanamayan bir adam için, çok fazla bağlılık yemini içeren bir cümleydi bu. Hayatımda en çok Fenerbahçe'ye bağlandım ben.

BİR GÜN GELDİ Kİ...

Uyandığımda tüm Türkiye, Fenerbahçe'nin şike yaptığı iddiasıyla çalkalanıyordu. Önce sustum, "Acaba?" dedim içimden. Şüphelenmemdeki en büyük sebep, Fenerbahçe'nin başarısı için, dünyayı yıkabilecek bir yönetim anlayışının olmasıydı. Şike de yapmış olabilirlerdi, gayet doğal olarak. Hiçbir şey söylemeden sustum sadece. Gündemi takip ettim sessiz sessiz. Yavaş yavaş, fikirler oluşturmaya başladım.

NEDİR BU "ŞİKE"? NEREDE BU "ŞİKE"? "ŞİKE" NERELERDE SATILIR?

Fikirlerimin oluşmaya başlamasıyla beraber, şike iddialarının saçma olduğu düşüncesi de anbean büyüdü içimde. İddiaların dayandırıldığı "delil" adı verilen tapeler o kadar basitti ki bir çocuğun eline verseniz, "Dalga mı geçiyon benimle gardaş" derdi. Çünkü bu iddialar, yarısından kesilmiş konuşma kayıtlarıyla, belirsiz videolar ve fotoğraflarla kanıtlanmaya çalışılıyordu. Bu aynı, virajın başından bir araba farının ışığını görüp, gelen arabanın markasını iddia etmek gibi bir şeydi. Hatta o kadar bile değildi; çünkü onda en azından arabanın olduğu belirli bir şey olurdu.

Şahıslar arasındaki konuşmalar şike delili olarak sayılmaya çalışıldı. Benim futbol kulüplerindeki arkadaşlarımı arayıp, dalgasına "Oğlum yatın la bu maç kehkehkeh" diye dalga geçişlerim bile konabilirdi bu iddianame içine. Neyse ki bu yetkili abiler(!) beni de içeri almadılar, "şikeci" diye.

Aynı maçları hepimiz izledik. Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. Hangi maçta, Fenerbahçe'nin rakibinin Fenerbahçe'yi zorlamadan maçı verdiğini gördünüz? Hangi maçta, bir hakemin Fenerbahçe lehine haksız bir karar verdiğini gördünüz?

Aksine, bugün "Fenerbahçe şike yaptı" diye ağlayanların rakipleri değiller miydi, öyle rahat bir şekilde maç verenler? Onların rakipleri değil miydi, bir tek kendi kalesine gol atmadığı kalanlar? Hakemlerin olumlu ayrımcılık yaptığı da onlar değiller miydi? Evet, onlardı...

Eğer şike böyle bir şey değilse, yenilebilir bir şey miydi? İçecek falan mıydı bu şike? Yörelerimizden birine has bir oyun havası mıydı? Nedir lan bu "şike"? Çünkü benim bildiğim "şike" Fenerbahçe'den çok GS ve TS camiasına daha çok yakışıyordu.

LET THE GAME BEGINS...

3 Temmuzda başlayan bu oyun, günümüze kadar, yani 3 Mayıs'a kadar, devam etti. Kısa bir süre daha devam edeceğe benziyor. Bu arada kalan 10 aylık süreçte Fenerbahçe;

  1. Başkanından ve yöneticilerinden ayrı kaldı.
  2. Avrupa kupalarına gönderilmedi.
  3. İyi para edebilecek bütün oyuncularını satmak zorunda kaldı.
  4. Yönetimi, teknik ekibi, oyuncuları ve taraftarları sinir harbi yaşadı.
  5. Borsadaki değeri düştü.
Bütün bunların dışında, medyanın çoğunluk kısmının hakaretlerine, iftiralarına ve haksız eleştirilerine maruz kaldı. Yıldı veya yıkıldı mı? Hayır. 12 numarasıyla birlikte, bütün camia kenetlenerek ayakta kaldı ve mücadelesine devam etti.

Bir çok dalda her sene aldığı şampiyonluklarına, bu sene de ara vermedi. Rakiplerinden ne kadar üstün olduğunu, bu sene de gösterdi. Üstelik bunları yaparken bu camia, rakipleri susmadı. Sürekli konuştular. Hakaret ettiler, iftira attılar, baskı kurdular. Haksız bir tarafın yapacağı her şeyi, eksiksiz yerine getirdiler. Bağırdılar, çağırdılar.

ADALETSİZ TÜRKİYE!

Bu asılsız iddiaların başlangıcında "Adalet yerini buldu" nidaları atanlar, Fenerbahçe'yi yerden yere vuran manşetleri atanlar, Fenerbahçe'nin masum olduğu açıklanmaya başlanınca, masumluğu açıklanacağı belli olunca, "Adalet sistemimiz çöktü, böyle adalet olmaz olsun, Fenerbahçe'yi kurtarmaya çalışıyorlar!" nidaları atmaya başladılar. Yani bir nevi, ağlamaya başladılar.

Hem de bu ağlayanlar neler yaptılar biliyor musunuz? Adeta birbirleri için mücadele ettiler. Birbirleriyle oynadıkları maçlarda, bu taraflardan bir tanesinin futbolcuları, karşı tarafa maçı verdiler. Alenen, mücadele bile etmeden, futbol ve spor ahlakına yakışmayan bir şekilde, maçı verdiler. Bunu hepimiz gördük. Bunu reddedebilecek olan zihniyetin, ne futbolla ne de sporla uzaktan yakından alakası olamaz; ama bugün yaptıkları açıklamalarda çıkıp hala onurdan, gururdan söz ediyorlar. Sevgili arkadaşlarım, inanmayın bu palavralara. Evet son yaptığınız maçta yenilmediniz; ancak bu, bundan önceki maçta resmen maçı vermediğinizi göstermez.

Sırf haklı çıkmak adına asıldınız bu maça. Türk halkını salak mı sanıyorsunuz? Madem böyle oynayabiliyordunuz, sormazlar mı size, geçen maç neydi öyle o zaman diye? Biz akıllı insanlarız sevgili Trabzonspor futbolcuları. Yemeyiz bu tarz cümleleri. Yapmayın. Onursuzluğunuzu, yalancılığınızla kapatmaya çalışmayın.


HERKES HADDİNİ HUDUDUNU BİLMELİ

Ben böyle bir yazıyı yine yazmazdım. Ancak Türkiye'nin 2 büyük kulübünün, saygı değer 2 teknik adamının bu gece yaptığı talihsiz açıklamalar, bu yazıyı yazmak zorunda bıraktı beni. En azından bu yazıyı okuyacak 3-5 kişiye ulaştırmak istedim düşüncelerimi.

O 2 saygı değer teknik adam birleşmiş Fenerbahçe'min teknik direktörüne saldırıyorlar. Ey saygıdeğer abilerim, size sorarım. Sizin kulübünüz, haksız bir şekilde 10 ay boyunca hırpalansaydı, yıpratılmaya çalışsaydı, siz hala görevinizin başında olabilir miydiniz? Ben söyleyeyim size cevabını; O-LA-MAZ-DI-NIZ.

Geçen hafta Trabzon'da oynanan maçı hepimiz izledik ve o rezilliğe hepimiz şahit olduk. Sizler de izleyip, sizler de rezilliğin farkına varmışsınızdır. Şüphesiz ki Aykut Kocaman da bu maçı izledi ve normal bir maç olmadığını o da fark etti, bunu fark eden milyonlarca insan gibi. Haklı olarak, efendiliğinden asla taviz vermeden, bu duruma sitem etti. Bir nevi, milyonlarca insanın sözcüsü, tercümanı oldu.

Siz hala kalkmış o KOCAMAN yürekli adama, "Saygısız" mı diyorsunuz? Asıl saygısız olan sizlersiniz. Siz hala o KOCAMAN adama laf mı ediyorsunuz? Hangi yüzle? Az bile söyledi Aykut Kocaman. Hala kalkmış onurdan, gururdan ve haysiyetten bahsediyorsunuz. Bunlardan bahsedecek son insanlarsınız siz. Siz, onurunuzu hiçe saymış bir güruhsunuz. Bırakın Türk futbolu içinde, Türkiye'de bile yeriniz yok.

Siz sadece, aklanıp, rahat ve güneşli günlere ulaşan Fenerbahçe'nin gazabından korkan bir avuç onursuz insan sürüsüsünüz. Çünkü ne kadar büyük bir güçle karşı karşıya kalacağınızı biliyorsunuz. Şuan, haksız bir insanın yapacağı son çırpınışları yapıyorsunuz.

FENERBAHÇE GELİYOR.

O aylarca ezmeye çalıştığınız, yıprattığınız, hırpaladığınız Fenerbahçe, sizden öcünü almaya geliyor. Bu sefer eskisinden de güçlü, eskisinden de yıkılmaz bir şekilde geliyor. Hani bir laf var ya, "Öldürmeyen acı güçlendirir" diye, işte tam bu durum için yaratılmış olmalı bu söz. Fenerbahçe'yi öldüremediniz, aksine daha da güçlendirdiniz. Ve biz geliyoruz.

O televizyon kanallarında, ağızlarından salyalar aka aka Fenerbahçe aleyhine, komik iddialarda bulunan ihtiyarlar da korksun. Onların asıl korkusu da bu zaten. Bu süreçten Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe güçsüz bir şekilde çıkmazsa, en çok onların canı yanacak. Bunu biliyorlar ve bu yüzden bağırıp çağırıyorlar hala. Evet Erman Toroğlu, evet. Senin de canını yakacaktır bu camia.

Çünkü kimsenin ahı Fenerbahçe'de kalmaz. Bize ah ettirenlerin ahlarını, itinayla geri veririz sahiplerine. Sizin asıl korkularınız, uykularınızı kaçıran sebepler de bunlar değil mi? İtiraf edin.

Neyse dediklerimi dediğime göre, hayatıma devam edeyim. Haksız mıyım ama? Haksızsam, "Haklısın" deyin...  Evet biliyorum, haklıyım.

HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazı yazdı bal kabağı.